İkinci doğum yerim; Van
YAZAN: Emre Alettin Keskin, Eğitimci
İlk doğumum 1987 yılında, annem, babam, evren ve Uşak ile ilgili.
İkinci doğumum 2011 yılında Van, Türkiye, insanlar ve öğretmenlikle ile ilgili.
Üçüncü ve şimdilik son doğumum ise 2016 yılı, çocuklar, dünya gezegeni, insanlık, eğitimcilik, Hayal Gücü Merkezi ve İstanbul ile ilgili.
Hayatım boyunca aldığım pek çok önemli karardan iki tanesi beni ve çevremdeki bir çok insanı derinden etkiledi ve etkilemeye devam ediyor.
Bu kararlardan ilki Van’a gitmem.
İkincisi ise Van’dan çıkmam.
2011 yılında yaşamaya başladım Van’da hem de ne yaşamak; deprem, Xacort mahallesi, çatışmalar, eylemler, aşklar, dostlar, çay bahçeleri, köyler, sakalım, küpem, kovulmalar, İran, adalar, zikirler,yüzü olmayan kar maskeli çocuklar, müzik, ülkemizin hiç bilmediğim diğer yüzü, Artos dağı, Erek tepeleri, kaçakçılar, kahvaltılar, ölüm korkusu, Mem-u Zin, defter defter resimler, yaşam sevinci, Van denizi ama en çok çocuklar, sorular, keşifler, üretimler ve yine çocuklar, çocuklar…

2015 yılı Haziran ayında Van’dan ayrıldım.
İlk zamanlar, Van ile ilgili her şeyi geride bıraktım zannediyordum oradan ayrılırken ancak nerden bilirdim ki Hayal Gücü Merkezi orada doğmuş, yanımda binlerce çocuğun merakı ve şansıyla İstanbul’a gelmişim.
Bu satırları İstanbul – Van uçağında yazıyorum.
Neredeyse 4 yıl sonra ilk defa gidiyorum Van’a.
İçimden geçen en yoğun duyguyu bulmaya, anlamaya çalışıyorum, yol arkadaşlarım Sonel ve Mina ise uçağın penceresinden Van gölünü.
Kovulur gibi gittiğim bu şehre davet edilerek gelen bir yolcuyum şimdi.
Öğretmen Ağı ve Hayal Gücü Merkezi olarak ortak bir etkinlik için geldik.
Yapabilirim Meclisi yapacağız.
Öğretmen Ağı demişken, onları ilk bulduğumda nerdeydiniz siz, sizi arıyordum demiştim.
Eğitimcinin yalnız ıslığını, çoğul şarkılara dönüştüren bir ses ve etkinlik korosu, ne güzel bu ağın bir değişim elçisi olmak.
Uçaktan inince “yıllar geçmiş ama dağlar hala çıplak, betonla çevrelenmemiş keşke hep böyle kalsa” diye düşünüyorum. Gözlerim doluyor.
Hayal Gücü Merkezi’nden ve üniversiteden okul arkadaşım Serkan ile yıllar önce Van’da öğretmenlik uyum seminerlerinde beraberce uyumsuzluk çıkarttığımız Ahmet Abi karşılıyorlar bizi. Bu arada Ahmet Abi ile 2013 yılı sonrası bir daha görüşememiştik, fırsat olmamıştı ta ki habersizce Öğretmen Ağı Değişim Elçileri yaz çalışmasında yeniden karşılaşana kadar. Bu sebeple benim için Öğretmen Ağı, yıllardır görmediğiniz arkadaşınızla kavuşmanızdır biraz da.


Bir çok dost, bir çok çay, şehrin sokakları.
Bir dost evinde, tertemiz uyku.
II. Gün
Sabah erkenden TEGV merkezindeyiz. Heyecanlıyım.
Bugün yaklaşık 40 öğretmen ile beraberiz. Seneler sonra tekrar karşılaştığım, arkadaşlarımda var aralarında.
Öğretmen Ağından, Hayal Gücü Merkezinden ve Yapabilirim Meclisinden bahsettikten sonra uygulamaya geçeceğiz.
Van’da doğan bir varlık olan Hayal Gücü Merkezi ilk defa doğduğu topraklarda.
Uygulamaların nasıl tepkiler alacağını çok merak ediyorum.
Nedir bu “Yapabilirim Meclisi” dediğinizi duyar gibiyim.
Anlatayım biraz.
Günümüz dünyasının sürekli değişen, henüz kök salmadan yok olan tüm metodoloji ve teknikleri insanları yeni arayışlara itmekte.
Araştırmalar gösteriyor ki; kavramların, insanların değişim hızının arttığı, yeni gelen kuşakların giderek sosyal ilişkilerden ve iletişimden uzaklaştığı
ve sorunların küreselleştiği bu günlerde uygarlık olarak en büyük ihtiyaçlarımızın başında iletişim, yaratıcılık ve kolektif problem çözme becerileri geliyor.
Yapabilirim Meclisi bir soru sorma ve derin iletişim etkinliği.
Katılımcılara yöneltilen sorular, 9 – 14 yaş arası çocuklarla ve farklı yetişkin gruplara “yaratıcılık, empati, kendini tanıma ve kendini ifade etmek” amacıyla sorulmuş yaklaşık 200 sorudan etki yaratan soruların kümelenmesi, damıtılması ile ortaya çıkmıştır.
Yapabilirim Meclisi, yaşayan bir deneyimdir.
Yapabilirim Meclisi boyunca bireyler uzun soluklu bir şekilde kendisi ile iletişimde olur. Çemberde bulunan diğer herkes kişinin kendisi ile yaptığı bu konuşmalara şahit olur.
Yapılan çalışmalar gösteriyor ki; başka insanlarla konuşurken doğamız gereği genelde savunma modundan çıkmıyoruz. Dolayısıyla beynimizde, düşüncelerimizi korumaya yönelik güçlü önlemler alınıyor. Kendinizle konuşurken ise böyle bir önleme gerek yok. Çünkü içgüdüsel olarak saldırı hissine kapılmıyor ve çok daha objektif şekilde düşünebiliyoruz. Bu da hatalarınızı ve yanlışlarınızı kabullenerek daha başarılı kararlar almamızın önünü açıyor.

Beceriler, istekler, ihtiyaçlar ekseninde kendi öz kaynağını oluşturan çalışmalar.
Bu süreci bir şiirle ifade etseydim en uygunu Edip Cansever’in şu satırları olurdu;
“Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.“
İkinci gün Yapabilirim Meclisi’nin “Keşfet ve Olumla” kısmını gerçekleştiriyoruz.
Günün özetini 26 yıllık bir öğretmen arkadaşım gözleri dolmuş bir şekilde şöyle yapıyor;
“Çocukluğumdan beri anne, baba, camide imam, okulda öğretmen, arkadaşlar, çocuklar herkes herkesten sakınmış güzel şeyler söylemeyi, az söylemiş ama bugün kendime söylediklerimi ilk defa duydum”
III. Gün
Yapabilirim dediklerimiz üretimlere, projelere döndü.
Birbirinden değerli öğretmenler ortak beceriler ve derin iletişim yoluyla nasıl ortak çalışmalar yapacaklarını belirlediler. Nelere ihtiyaç duyacaklar, çalışmalarda ihtiyaçlar ne, kimlerle çalışacaklar, yapacakları iş nasıl sürdürülebilir olur ? Bir çok konuyu belirleyip ortaya çıkardıkları kolektif tasarımı paylaştılar. Çocuklarla yapmaya başladığımız çalışma, yetişkinlerde de çok güçlü çalışıyor. Bu bir kere daha çocuk kavramını düşünmeme neden oluyor. Hayal Gücü Merkezinde çocukların yazdığı bir şarkı geliyor aklıma “büyüyemedim asla, çocuk kaldım hep, yetinemedim içimdekilerle…”
Ve daha bir çok şey; bu çalışmayla neler neler yaparızlar, uygulamasını öğrenmek isteyenler, beraber ağ örmek isteyenler ve daha neler neler…
Depremden sağ çıkamayan evim ve tüm diğer evlerin yerinde artık otopark var.
Neler neler düşünüyor insanoğlu seneler sonra yaşadığı yerlerle karşılaşınca, bir insanın diğer bir insana hissettireceğinden daha farklı ve katılıkta oluyor mekanla karşılaşmalar.
Belleğim tam olarak seneler önce o zamanları çizerken olduğu gibi bulanık. Eğer bir karşılığı olsaydı bu hislerin şöyle görünüyor olabilirdi ;
Görmek isteyenler, Facebook’tan inceleyebilir.
Neyse.
Van’a gelmişken Xacort ‘a (Hacıbekir mahallesi) gitmeden olmazdı.
Ne çok şeyi hatırladım, ne çok şeyi unutmuşum. Ne üzülebildim, ne sevinebildim arasında yoğun bir duygu yaşadım durdum.
Kulaklarımda zaman zaman Ciwan Haco “Dilbere”,
zaman zaman 4 Non Blondes “What’s Up” söylüyor.
Kimler, kimler, neler neler geçiyor içimden.

Nasılsınız diyorum. Gülümsüyorlar az.
Cevap çok net, bir kız çocuğu şöyle diyor;
Başına dert mi arıyorsun abi, git buradan.
Gidiyorum.
Bir daha geldiğimde daha çok ağ öreceğiz.
Bir daha geldiğimde daha çok hayaller kuracağız.