Eğitmenin yolculuğu

YAZAN: Zeynel Özbalçık, Sınıf Öğretmeni

Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra İstanbul’un karmaşasını arkamda bırakarak Çatalca’daki Nesin Vakfına ulaştım. Hayal Gücü Merkezi ekibi hazırlıklarını yapmış, katılımcıları bekliyorlardı. Nesin Vakfı; bahçesinde çeşitli meyve ağaçları, kamelyalar, yüzme havuzu yemek salonu, müze, yetmiş bin kitap ve kırk çocuğun kaldığı huzur dolu bir yerdi.

Bizim kalacağımız yer iki katlı çok odalı bir villa idi. Yemyeşil, tertemiz bir bahçenin içinde, önünde kamelyası, girişte kocaman bir balkonu ile tatil köyü evini andırıyordu.

Akşam yemeğine kadar kalacağımız evi düzenlemeye karar verdik. Madem komünite idik işlerimizi elbirliği ile yapmalıydık. Herkes bir işin ucundan tuttu. Bir saat içinde odalar hazırlandı, balkon yıkandı, salon süpürülüp silindi, bahçede kalacaklar için çadırlar kuruldu.

Hayal Gücü Merkezi ekibinin güler yüzü ve enerjisi katılımcılara da yansımıştı. Sanki eskiden beri tanışıyor gibiydik. Tokat, Zonguldak, Diyarbakır, Bursa, Antep gibi değişik illerden gelmiştik. İrem ve Meriç’in çabaları, Uğur Ali’nin kolaylaştırıcılığı ve Emre’nin şen kahkahaları ilk günden aklımda kalanlardı.

Sabah kahvaltısını Nesin Vakfının organik üretimi olan peynir, yumurta, bal, reçel ve ekmeğiyle yaptık. Kahvaltıda aramıza yeni katılanlar olmuştu. İlk çemberi oluşturduğumuzda birbirimize ne kadar benzediğimizi fark ettik. Hepimizin eğitime dair hayalleri vardı ve onları özgürleştirmeye gelmiştik.

Burcu öğretmen bize çeşitli tanışma oyunları oynattı. Uğur Ali kalacağımız ev ve kurallar hakkında bilgiler verdi. Vakıf yöneticisi Özgün öğretmen Vakfın düzeni ve işleyişi hakkında paylaşımlarda bulundu. Öğleden sonra “Sokratik Öğrenme” eğitimine katıldık. Başkalarını dinleyerek sorulara cevap arama ve çözüm bulma deneyimini paylaştık. Akşam yemeğinden sonra Emre bize Hayal Gücü Merkezinin hikayesini anlattı. Aramızda “senin adın ne?” diyerek dolaşan Mahir bize neşe katıyordu. Bu hikâyede hepimiz kendimizden bir şeyler bulduk. Bizim eğitimle ilgili geçekleştirmek istediğimiz hayallerimiz, öğreneceklerimiz ve deneyimlerimiz vardı. Paylaşmak, öğrenmek ve üretmek için buradaydık. Gün sonunda yaşadığımız deneyimleri sınıflarımızda nasıl uygulayacağımızı konuştuk. Gecenin finalinde vampir oyunu vardı.
Sabah erken kalktık. Uzun bir gün bizi bekliyordu. Kahvaltı saatine kadar “Yapabilirim” dilini oluşturup gruplara ayrıldık. Kahvaltıdan sonra Vakıf ve müze gezisi vardı. Vakıf yöneticileri Özgün ve Süleyman ile bin dokuz yüz yetmiş iki yılından günümüze kadar uzanan bir yolculuğa çıktık. Bu yolculuk bize burada olmanın değerini ve anlamını derinden hissettirdi.
Müze gezisinden sonra Öğretmen Ağından kardeşlerimiz Sonel ve Günalp ile birlikte neler yapabileceğimizi konuştuk.

Akşam yemeğinden sonra Halime öğretmen ile içimizdeki sanatçıyı ortaya çıkaran kumla resim yapmayı öğrendik. Büyük bir incelik isteyen çalışmaya hevesle katıldık. Daha sonra Vakfın Çocukları bize ipten bileklik yapmayı öğrettiler. Hepimizin bir bilekliği olmuştu. Gecenin son çalışması “Yaratıcı Yazma Atölyesi” oldu. Günün yorgunluğuna rağmen benim uyguladığım atölyeyi aktif ve eğlenceli bir katılımla tamamladık.

Günler geçtikçe deneyim paylaşımlarımız artıyor, cebimizde götüreceklerimiz daha bir anlam kazanıyordu. Yine yoğun geçecek bir güne uyanmak üzere yıldızlar altında uykuya daldık.

Bu sabah Soru Merak ve Yapabilirim Meclisleri’nin planlamasını yaptık. Biraz sonra bahçede bir duygu ifadesi için toplandık. Yolculuğumuz boyunca bizimle birlikte olan çekim ekibiyle vedalaştık.

Öğle yemeğinden sonra günün ilk misafiri ile tanışmak için toplandık. Deniz Dündar bize hikayesini anlattığında öğretmen olmanın anlamını sorguladık. Tunceli’nin bir dağ köyünde kelimelere ilgi duyan öğrencisine inanmayan öğretmen onun hayallerini nasıl anlayabilirdi? Bu çocuk yıllar sonra yetmiş dört ülkede üç milyon kişiye İngilizce öğreten dijital bir program yaratmıştı.

İkinci misafirimiz en az onun kadar şaşırmıştı bizleri. Uzman Nörolog Kerem Dündar kendi deyimiyle , önce bizi sarstı ve salladı .Daha sonra beş saat boyunca beyinle ilgili soru ve meraklarımızı gideren bir sunum yaptı.

Gün sonunda Özgün öğretmen “Altı Parçalı Hikaye” tekniği ile hikayeler yazdırdı. Geç saatlere kadar eğlenceli ve yaratıcı hikayeler yazdık. Hayal Gücü Merkezinin bilim temelli bir uygulama olduğuna ikna olarak uykuya daldık.

Yolculuğumuzun son sabahı neşeyle uyandık. Kahvaltıdan sonra uygulamayı nasıl yapacağımızı ve zamanlamayı konuştuk. Bir yandan ayrılma hazırlıkları başlamıştı. Öğleden sonraki değerlendirme toplantısında herkes izlenimlerini ve duygularını aktardı. Heyecanla, umutla ve yeniliklerle dönüyorduk okullarımıza. Birlikte üretmenin, paylaşmanın tadı kalmıştı gönüllerimizde. Yeni dostluklar, gizli arkadaşlıklar, tatlı sürprizlerle geçen yolculuk sona ermişti.

Beni Hayal Gücü Merkezine çeken şey; yaramaz gülüşlü öğretmenler ve onların hikayeleriydi. Geleceğe olan umutlarım artmıştı. Yurdumun dört bir yanında çocukların hayallerinden uçurtmalar yapacak ve onları gökkuşağında uçuracak öğretmenler vardı. Onlarla birlikte olmak harikaydı.

“Gör nasıl yaratılırım.

Namuslu genç ellerinle.

Kızlarım,

Oğullarım var gelecekte

Her biri vazgeçilmez cihan parçası

Kaç bin yıllık hasretimin goncası.

Gözlerinden

Gözlerinden öperim.

Bir umudum sende

Anlıyor musun?”

Eğitmenin Yolculuğu deneyiminden sonra okulumuzda Hayal Gücü Merkezi uygulamaları gerçekleştirdik. Derslerimizde ve öğrencilerimizde nasıl etkiler yarattığını, ne gibi değişiklikler olduğunu bir sonraki yazımda sizlerle paylaşacağım.

Hayallerinizle ve umutlarınızla kalın…